Bireysel başvuru, temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlallerine karşı ulusal düzeyde korunması amacıyla ulusal düzeyde başvurulabilecek son hukuki çaredir. Bireysel başvuru, temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlallerine karşı ulusal düzeyde korunması amacıyla ulusal düzeyde başvurulabilecek son hukuki çaredir.

Anayasamızın, Anayasa Mahkemesi’nin “ Görev ve yetkileri” başlıklı 148 inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”şeklinde düzenleme yapılmıştır.Anayasa maddesinin analizi neticesinde bireysel başvuru için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şartının arandığı anlaşılmaktadır. Türk hukukunda yer alan olağan ve olağanüstü yargı yolları incelenmeden önce yargı teşkilatından kısaca bahsedilmelidir. İdari ve adli yargı teşkilatının yanı sıra ülkemizde anayasa yargısı da bulunmaktadır. Son yapılan değişikliklerle birlikte Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hukuk sistemimizde artık yer almamaktadır. Hukuk ve ceza davaları adli yargı içerisinde değerlendirilirken, idari davalar idari yargı içerisinde değerlendirilmektedir. Adli yargı teşkilatında, hukuk davaları için ilk derece mahkemeleri olarak sulh hukuk, asliye hukuk ve diğer özel mahkemeler yer almakta iken ceza davaları için asliye ceza mahkemesi, ağır ceza mahkemesi yer almaktadır. İkinci derece içinse istinaf incelemesi yapan Bölge Adliye Mahkemeleri bulunmaktadır.Bu yargı kolunun en üst merci ise temyiz incelemesini de yapan Yargıtay’dır. İdari davalar içinse idari mahkemeler ve vergi mahkemeleri birinci dereceyi oluşturmakta iken, Bölge İdare Mahkemeleri ikinci dereceyi ve Danıştay da diğer görevlerinin yanında temyiz mercini oluşturmaktadır.Kısaca yargı teşkilatımızdan bahsettikten sonra kanun yollarından bahsetmemiz gerekmektedir. Adli ve idari yargı için hem başvuru mercilerinin hem de kanun yollarının farklılık arz ettiğini belirtelim.

Kanun yolu ile öncelikle bir hakim veya mahkeme kararının; kararı veren merci ya da daha üst bir mahkeme tarafından kontrol edilmesi anlaşılmalıdır. Kesinleşmemiş karar ve hükümler için başvurulan kanun yolu olağan olarak adlandırılırken; kesinleşmiş karar ve hükümler için başvurulan kanun yolu olağanüstü kanun yolu olarak adlandırılır. İtiraz, İstinaf, Temyiz denetim yolları olağan denetim yolları iken,Yargılamanın Yenilenmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, Kanun Yararına Bozma olağanüstü denetim yollarıdır. Anayasa maddesi gereği, itiraz, istinaf, temyiz denetim yolları bireysel başvuruda bulunabilmek için tüketilmek zorunda iken, Yargılamanın Yenilenmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, Kanun Yararına Bozmanın tüketilmesi gerekmemektedir.

6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 45 inci maddesinin ikinci fıkrasında “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.” hükmüne yer verilmiştir. Anayasa hükmü ile kanun hükmü karşılaştırıldığında tüketilmesi gereken başvuru yollarına anayasada öngörülmeyen idari yargı yollarının da dahil edildiği görülmektedir. Ayrıca yargısal başvuru yolları ifadesi kullanılarak olağanüstü ve olağan kanun yolları ayrımı yapılmamıştır. Bu ayrım yapılmamış olsa da, anayasanın en üst norm olduğu gözetilerek olağanüstü kanun yollarının tüketilmesi şartı aranmamalıdır. İdari yargı yollarının tüketilme şartının kanun ile aranması, bir hakkı kullanma şartlarının ağırlaştırılması anlamına gelmektedir.

Anayasanın 148 inci maddesinde “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme ile bir hakkın bireysel başvuruya konu olabilmesi için hem Anayasada güvence altına alınma şartını sağlaması hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında olması gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi üye sayısı onbeştir. Üyelerin görev süresi bir defa seçilmek kaydıyla 12 yıldır. Üyeler, 65 yaşın doldurulması ile emekliye ayrılmak zorundadırlar.Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetlemenin yanında bireysel başvuruları da karara bağlamaktadır.

Bireysel Başvuru Kapsamındaki Haklara İlişkin Şartlar 1982 Anayasasının 148 inci maddesi “ Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin” ihlali halinde bireysel başvuruya imkan tanıyacak bireysel başvuru yolunun kapsamını, klasik haklar veya birinci kuşak haklarla sınırlandırmış gözükmektedir. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde bu tür haklar yer almaktadır. Yapılan bu düzenleme ile genel olarak sosyal ve ekonomik hakların bireysel başvuru kapsamı dışında kaldığı anlaşılmaktadır.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 45 inci maddesinde başvuru kapsamı şu şekilde ifade edilmektedir: “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” Anayasanın 148 inci maddesi ile 6216 sayılı Kanunun 45 inci maddesi birlikte değerlendirildiğinde Kanun ile koruma kapsamında ki hakların genişletildiği görülmektedir. Kanun ile yapılan düzenleme sayesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yanı sıra Türkiye’nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında ki haklar da eğer Anayasamızda düzenlenmişse korunacaktır. Avrupa Konseyi yeni protokoller imzaladıkça, çağın gelişimi ile birlikte ortaya çıkan yeni haklarında tanınması sağlanacak ve ülkemiz protokollere taraf oldukça bireysel başvuru konusu hakların kapsamı, Anayasamızda düzenlenmek şartıyla, genişleyecektir. Mevzuatımızın bütüncül değerlendirilmesi neticesinde, başvurucunun ancak temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin Anayasamızda da yer alması şartıyla kamu gücü tarafından ihlal edilmesi halinde Anayasa Mahkemesine başvuracağını anlamaktayız. Bu haklara örnek olarak şu haklar verilebilir; yaşam hakkı,işkence ve kötü muamele yasağı, mahkemeye başvurma hakkı, masumiyet karinesi, ifade özgürlüğü hakkı, eğitim hakkı, suç ve cezaların yasallığı, özel yaşama saygı hakkı…

AİHS ve Ek Protokolleri 14 Protokol olup bunlardan 9 adedi Türkiye tarafından imzalanarak yürürlüğe girmiştir. 4 tanesi ise imzalanmış fakat yürürlüğe girmemiştir. 1 tanesi ise hiç imzalanmamıştır. 4. Protokol, 7. Protokol, 9. Protokol, 12. Protokol Türkiye tarafından imzalanmakla birlikte yürürlüğe girmemiş olanlardır. 10. Protokol ise hiç imzalanmamıştır. Bu durumda akla şu soru gelmektedir. Türkiye’nin imzaladığı fakat onaylayıp yürürlüğe koymadığı protokoller kapsamında yer alan temel hak ve özgürlükler bireysel başvuruya konu olabilecek mi olamayacak mıdır? Bu sorunun cevabını Anayasa Mahkemesi Sebahat Tuncel başvurusunda vermiştir. Serbest dolaşma özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiayı, bu özgürlüğün 4. Ek Protokolde yer aldığı ve Türkiye’nin bu Protokole taraf olmadığı gerekçesiyle, konu bakımından yetkisizlik kararı vererek reddetmiştir.

 

 

Bireysel Başvuruya Konu Olabilecek İşlemler

Bireysel başvuru mekanizmasıyla korunan temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlal edilmesi gerekir. Özel hukuk kişilerinin yaptığı ihlaller bireysel başvurunun konusunu oluşturmayacaktır. Kamu gücünden anlaşılması gereken yasama, yürütme ve yargı organları ve onlara tabi olan mercilerdir. Kendisine karşı bireysel başvuruda bulunulan kamu gücü, Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olmalı veya Türkiye Cumhuriyeti adına kullanılmalıdır. Yabancı, uluslararası veya uluslarüstü güç kullanımları bireysel başvurunun kapsamında değildir. Başvurucunun bireysel başvuruda bulunabilmesi için, kamu gücü işlemleri ile korunan temel hak ve özgürlüklerinden birinin ihlal edilmesi gerekir. Anayasanın 148 inci maddesi incelendiğinde ayrım gözetmeksizin tüm kamu gücü işlemlerinden kaynaklanan ihlallerde bireysel başvuru imkanı tanınmış gibi gözükse de durum böyle değildir. Bir takım kamu gücü işlemleri kanun ile kapsam dışında tutulmuştur. 6216 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin üçüncü fıkrasında istisna tutulmak istenen işlemler şöyle ifade edilmiştir:“ Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.”Düzenlemeyi incelediğimizde kanun ve diğer düzenleyici işlemler için doğrudan bireysel başvuruda bulunulamayacağını anlamaktayız. Yine Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı hususlar bireysel başvurunun konusu olamayacaktır. Örneğin; Yüksek Seçim Kurulu kararları gibi…

Yürütme gücü işlemlerinden OHAL kanun hükmünde kararnamelerinin bireysel başvuru konusu yapılıp, yapılmayacağı sorusu akla gelmektedir. Ohal KHK’sine karşı Anayasa hükmü gereği doğrudan bireysel başvuru yapılamayacaktır. Fakat KHK hükmü uygulandığı vakit uygulama işlemine karşı bireysel başvuru yapılabilmektedir.

Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi kararları dışında bütün yargı kararlarına bireysel başvuru yapılabilmektedir. 6216 sayılı Kanunun 50 inci maddesinin ikinci fıkrasında şu hüküm yer almaktadır: “…tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.” Anayasa hükmü ve 6216 sayılı kanunun hükümlerini birlikte değerlendirdiğimizde yargı organlarının kararlarının bireysel başvuru kapsamında olduğu sonucuna varmaktayız.

 

Bireysel Başvuruda Usule İlişkin Şartlar

 

Başvuru yolları

  • sayılı Kanunun 47 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Bireysel başvurular, bu Kanunda ve İçtüzükte belirtilen şartlara uygun olarak doğrudan ya da mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılabilir. Başvurunun diğer yollarla kabulüne ilişkin usul ve esaslar İçtüzükle düzenlenir.” şeklinde bir hüküm yer almaktadır. Bu hüküm neticesinde başvuru yolu için ya doğrudan Anayasa Mahkemesine ya mahkemelere ya da yurtdışı temsilciliklerine başvuru dilekçesinin verilmesi gerektiğini anlamaktayız. Posta veya e-posta aracılığı ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru mümkün değildir. Anayasa Mahkemesine teknolojik gelişmelere bağlı olarak içtüzük ile yeni başvuru yolları tesis etme imkanı getirilmiştir.

 

Başvuru Harcı

            6216 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, bireysel başvurular harca tabidir. Söz konusu harç, Harçlar Kanunu gereği her yıl yeniden belirlenir. 2018 yılı için belirlenen maktu miktar 294,70 TL’dir. Başvurucunun bireysel başvuru harcını ödeyemeyecek durumda olması ve bunu belgelemesi durumunda adli yardım talebinde bulunması ve harçtan muaf olarak başvuru yapması mümkündür. Başvurunun Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmaması halinde başvurunun yapıldığı makamca uygun tutarda bir posta ücreti de alınabilir.[1]

 

Yargı hizmetlerinden harç alınması, dünya da yaygın bir uygulamadır. Bu husus AİHM tarafından adil yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiş ve üye devletlerin düzenleme yetkisi kapsamında olduğuna karar verilmiştir. Fakat bu düzenleme yetkisi ölçülü olmalı, mahkemeye erişimi engellememelidir. AİHM bunun için belli kıstaslar belirlemiştir. Bu kıstaslar şunlardır; harcın alınacağı yargılama aşaması, harcın miktarının makul olması, ulaşılmak istenen amaç ile harç arasında orantı olması ve ödeme gücü olmayanlar bakımından etkili adli yardım imkanının olması.Ülke uygulamalarına bakıldığı zaman ise genellikle harca tabi olduğu, sadece İzlanda, Monako gibi istisna birkaç ülkede bütün mahkemelere erişimin ücretsiz olduğu sonucu görülmektedir.

 

Başvurma harcı konusunda değinilmesi gereken bir diğer husus ise adli yardımdır. Adli yardım avukatlık ücreti ile diğer yargılama giderlerinin devlet tarafından karşılanmasıdır. Bu olanaktan maddi olanağı bulunmayan kimseler yararlanmaktadır. 6216 sayılı kanunda bireysel başvurunun harca tabi olduğu belirtilmiş adli yardım hususu açıkça belirtilmemiştir.  Fakat bu hususta 6216 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin yedinci fıkrasında şu hüküm yer almaktadır;  “Bireysel başvuruların incelenmesinde,  bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır”. Yapılan atıf neticesinde bireysel başvuru yolunda adli yardım için hukuk yargılamasın da ki adli yardım hükümleri uygulanacaktır.

 

Başvuru Dilekçesinin Şekli ve İçeriği

 

6216 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin üçüncü fıkrası başvuru dilekçesi ile ilgili şu hükmü içermektedir;

 

Başvuru dilekçesinde başvurucunun ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgilerinin,  işlem,  eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin,  ihlal gerekçelerinin, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların,  başvuru yollarının tüketildiği,  başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih ile varsa uğranılan zararın belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine,  dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır”.

 

            Söz konusu maddenin dördüncü fıkrasında ise “Başvurucu bir avukat tarafından temsil ediliyorsa, vekâletnamenin sunulması gerekir” şeklinde bir hüküm yer almaktadır.

 

Kısaca ifade edersek, başvurucu Anayasa Mahkemesi tarafından istenen kabul edilebilirlik şartlarını sağladığını açık bir şekilde dilekçe üzerinde resmetmelidir. Ayrıca avukat ile temsil varsa, vekâletnamenin de Mahkemeye teslim edilmesi gerekir.

 

Başvuru dilekçesine dayanılan delillerin, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin, harcın ödendiğine dair belgelerin, başvurucu bir avukat tarafından temsil ediliyorsa vekâletnamenin eklenmesi gerekmektedir.

 

Başvuru dilekçesi söz konusu şartları taşımadığı takdirde mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için, başvurucuya veya varsa vekiline 15 günü aşmamak üzere bir süre verilir. Ayrıca geçerli bir neden olmaksızın verilen sürede eksiklik giderilmezse başvurunun reddine karar verileceği ihtar edilir.

 

Bireysel Başvuruda Süre Şartı

 

            6216 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin beşinci fıkrası şu şekildedir;

Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder”.

 

Dikkat edileceği üzere ikili bir ayrıma gidilmiştir. Eğer o ihlal için idari ya da yargısal başvuru yolu öngörülmüşse başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren 30 gün içinde başvurunun yapılması zorunludur. Fakat eğer ihlal için başvuru yolları öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği andan itibaren 30 gün içinde kullanılması gerekir. Şayet mazeret oluşturabilecek bir sebep varsa mazeretin kalktığı tarihten itibaren 15 gün içinde ve mazereti belgeleyen delilerle birlikte başvurulmalıdır. Bu durumda öncelikle mazeretimiz incelenecek ve eğer geçerli bulunmazsa talebimiz reddedilecektir. Kısacası mahkemeyi mazeret konusunda ikna etmek mecburiyetindeyiz.

 

Süre ile ilgili belirtilmesi gereken bir hususta kanunda ihlal için idari ve yargısal başvuru yolları öngörülmüş fakat birey süreyi kaçırmış ve kullanmamışsa bu durumda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunamayacaktır. Örneğin istinafa başvurması için öngörülen sürede istinafa başvurmamış ve karar kesinleşmişse daha sonra bireysel başvuruda bulunmak mümkün olmayacaktır.

 

Anayasa Mahkemesine Başvuru formunu indirmek için AYM Başvuru formu‘na tıklayınız.

Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yolu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir